Alaçatı’nın Tarihi Dokusu: Taş Evler
Geçmişte kendine özgü güneye bakan bir limanı olduğu için Alaçatı Limanı, Çeşme Yarımadası’nın güneydeki en güvenli limanlardan biridir. Tarihi M.Ö. 3000’lere kadar uzanır. Ama Alaçatı’nın bu günkü dokusuna sahip olması, 1800 yılların başına rastlar. Bunun nedeni ise 1800’lü yılların başında Alaçatı’da ekonomik gelişmenin hız kazanmasıdır. Peki bu gelişme nasıl başlamıştır? 1800’lü yılların başında Avrupa’da üzüm bağlarında görülen filoksera (üzüm bağlarının kökünde görülen kurtçuk) hastalığının, bütün üzüm bağlarını verimsiz hale getirmesi ile beraber, Avrupa’nın üzüm ve şarap ihtiyacına cevap veren bütün limanlar değerlendirilir. Bu limanlardan bir tanesi de, Alaçatı Limanı’dır. 1830’lardan sonra bölgenin verimli topraklarında yetişen hastalıksız, kaliteli üzüm ve şaraplar, Alaçatı Limanı’ndan dünyaya açılır. Sonuç olarak o dönemde Alaçatı’nın ekonomisinin gelişmesindeki en önemli etken, bağcılık, buna bağlı olarak şarap üretimi, aynı zamanda zeytincilik ve zeytin yağı üretimi gösterilebilir. Bu etkenlerle paralel olarak limanı dolayısıyla da ağırlıklı ticaret, Alaçatı’nın ekonomik gelişmesine katkı getirir.
Alaçatı’daki artı değerlerin oluşması, binaların güzelleşmesini, mobilyaların kaliteleşmesini sağlar. 1878-1881 senesinde Alaçatı’da iki büyük deprem yaşanır. Çeşme ve Alaçatı evleri yüzde 80-90 hasar görür. Şimdi Alaçatı’da gördüğümüz mevcut olan evlerin yapımı, bu deprem sonrası döneme tekabül eder. Deprem sonrası evler restore edilir, yeni sokaklar açılır, kent tümüyle imar görür.
Mübadele, üretim şeklini değiştirdi
Geçmişte Alaçatı’daki baskın nüfusu Rumlar oluşturuyordu. 1800’lerin sonuna kadar çok az olan Türklerin nüfusu, 1922’den sonra mübadele ile ağırlık kazandı. 1920’lere kadar olan üretim şekli ağırlıklı olarak üzüm ve buna bağlı olarak şarapken, İslamiyet’ten dolayı Türkler tarafından şarap üretimi benimsenmedi. Bağlar bozulup, üretim imalathaneleri kapatıldı. Ekonominin, üretim şeklinin mekana yansımasını bu tarihlerde açıkça gözlemleyebiliyoruz. Mübadeleden sonra az sayıda Türk’ün kasabaya yerleşmesinin ardından 1970’lere kadar mimari de çok belirgin yapısal değişiklikleri getirmedi.
Evlerin önü kente, arkası tarlaya bakar
Alaçatı evlerini tarif ederken öncelikle yaşam şeklinin, yapı içerisine, mekana nasıl yansıdığını ve yapı malzemelerinin nasıl kullanıldığını belirtmemiz gerekiyor. Alaçatı’daki dokunun oluşumu tamamen üretim şeklinin kent yaşamına aktarılmasıyla oluşmuştur. Alaçatı’da ana caddeler üzerinde evler, o evlerin arkasında büyük bahçeler ve avlular bulunmaktadır. Onların arkasında ise tarlalar vardır. Evlerin ön cephesi sokağa ve kente, arka tarafı bahçelere ve tarlalara dönüktür.
Alaçatı bölgesinde bulunan taş ocaklarından çıkartılan, bölgeye dokusunu veren taşlar Alaçatı’nın kendi yöresel taşıdır. Kolaylıkla elde edilmesi ve nakliyesinin ucuz olması nedeniyle Alaçatı’da ev ve mekan yapımlarında bu taşlar kullanılmıştır. Hem volkanik hem de tortulu ve gözenekli bir yapıya sahip olan taş, kolay işlenebilir özelliğinden dolayı yapı işlerinde sıkça kullanılmıştır. Taşın bir diğer özelliği ise, nem ayarlayıcı ve ısıyı tutma özelliğine sahip olmasıdır. Bir nevi havadaki nemin ayarını yapabilen taş, fazla olduğu zamanlarda nemi tutar, kuru havalarda ise dışarıya salar. 50 veya 60 santimetre kalınlığındaki bir taş duvar, ciddi bir ısı yalıtımı yapar. Bu tür taş yapılar kış aylarında soğuk havayı içeri almazken, yaz aylarında ise mekan içini serin tutar. Bu nedenle taşın verdiği doku, bölgenin geneline hakimdir. Sonraki zamanlarda varlıklı ailelerin evlerinin dışında sıva görülür. Genelde çatı üstleri alaturka kiremitle örtülmüştür. Pencere ve kapı etraflarına söveler yapılmıştır. Az da olsa tavan ve duvar süslemeleri görülür. Alçatı evlerinin taşıyıcı sistemlerinde kestane, mazı ve selvi ağaçları tercih edilmiştir. Pencere ve kapı doğramalarında ve kaplamalarında çam kereste kullanılmıştır. Bunların içerisinde çok detaylı işlemeler olduğu gibi; sade, yalın ve gösterişli olmayan işlemeler de kullanılmıştır. Alaçatı evlerini Akdeniz mimarisinin özgün bir birimi olarak değerlendirebiliriz.
Dar sokaklar gölge sağlar
Alaçatı’da gölge sağlama ve güvenlik endişesi nedeniyle yapılmış dar sokaklar, Arnavut kaldırımı dediğimiz taş kaplamalıdır. Daha sonraki dönemlerde sokaklarda yağmur suyu çözümlemeleri yapılmıştır. Sokaklarda yönlendirmelerden ziyade yerleşim mahalleleri arasındaki ilişkilere göre düzenlemelere gidilmiştir. İyi komşuluk ilişkileri özellikle dış mekanlarda hissedilir.
Cumbalar Akdenizlidir
Evlerin zemin katında tarımsal üretimin de getirdiği etkenlerle geniş avlular, depolar ve hayvan damları bulunur. Birinci katlarında ise baş oda, yani misafir ağırlama odası ve yatak odaları vardır. Mekan dışında düşünülen tuvaletler, terasta veya bahçelerde bulunur. Türklerin Alaçatı’ya yerleşmesiyle beraber tuvaletler tadilat yapılarak, mekan içerisine alınmıştır. Mutfak işliğinde ise küçük teraslara sıkça rastlanmaktadır. Alaçatı evlerinin giriş bölümünde bulunan büyük kemerli kapılar, at arabalarının ve hayvanların kolaylıkla bahçeye girmesini sağlar. Hemen çoğu binanın giriş duvarlarında bu kemerleri görebiliriz. Alaçatı evlerindeki cumbalar, karakteristik Akdeniz mimarisinde görmeye alıştığımız cumbalardır. Binaların üzerindeki taş tablet üzerine yazılmış yazılar, o binanın hangi tarihte ve kim tarafından yapıldığını gösterir.
Rüzgar yapıları biçimlendirmiş
Yarımadanın bütününde rüzgar önemli bir etken olmuştur. Yapılar da bu doğrultuda şekillenmiştir. Kışın etkin olan lodosa karşı yapıların mimarileri değişiklikler göstermiştir. Lodos sert esen ve yağmur getiren bir rüzgar olduğu için lodos cephesinde açıklıklar, yağmura karşı alınacak önlemler ve detaylar görülür. Yani lodos cephesi korunması gereken bir cephedir. Yazın ise imbat dediğimiz kuzeybatıdan esen meltem rüzgarına yönelik bir yerleşme şekli vardır. Yaz aylarında ise mekanlar, imbat rüzgarının serinliğini alması açısından bu doğrultuda düzenlenmiştir. Aynı zamanda sokaklarda da bu rüzgara karşı düzenlemeye gidilmiştir. Bu tür yapılarda coğrafik, topoğrafik iklim şartları çok önemlidir ve yönlendiricidir. İnsanlar bu şartlara göre yapılarını inşa ederler. Bu durumu da Alaçatı’da net olarak görmekteyiz.
Özgünlük bölgeseldir
Son zamanlarda, özellikle 2000 senesinden sonra Alaçatı’ya olağanüstü bir rağbet başladı. Bu durumla beraber turizm çerçevesi içerisinde yapılaşma ihtiyacı doğdu. Alaçatı’nın dış mahallelerinde Alaçatı evlerinden öykünerek yapılmış, Alaçatı dokusu ve mimarisi ile çok fazla örtüşmeyen yapılar inşa edildi. Mimarinin de sanat yapıtındaki gibi taklidi olmaz. Picasso gibi resim yapamazsınız. Picasso’nun kendine özgü bir dili vardır, anlatım şekli vardır, resimleri kendine özgüdür. Alaçatı evi, kendine özgüdür. Özgünlük bölgeseldir. Her çağın, her yaşam şeklinin, her üretim ilişkisinin mekana yansıması, malzemesiyle, teknolojisiyle, estetiği ile farklı olması gerekir. Öykünme ve taklitçilik olumsuz durumlara sebebiyet verir.
Eskinin şirin köyü, gözde turizm merkezi oldu
Eskinin şirin Ege köyü, bugün elit turizm mekanına dönüştü. Bu dönüşüm beraberinde hem olumlu hem olumsuz etkileri getirdi. Bu gelişmelerin olmasının faydalı yanı, beraberinde bir çok yenileme, restorasyon, düzenleme gibi çalışmalara neden oldu. Turizmle beraber yapılan yenilenmeler, mekanların doğru kullanıldığı taktirde gelecek nesillere aktarılmasını sağlayacaktır. Yerel halkın kentin içinde kalması, bulunduğu yerde yaşaması çok önemli bir olgudur. Yerel halk orada yaşadığı sürece doğal yapı ve Alçatı kültürü de canlı kalmaya devam edecektir. Alaçatı’yı bugüne getiren üretim ilişkilerinin, bundan sonra da turizm ağırlıklı üretim şekli ile yeni bir noktaya ulaştırması kaçınılmaz bir gerçektir. Önemli olan bu durumu olumlu bir hale dönüştürmektir. Mevcut turizm yaz sezonundan 12 aya yayıldığında, bu durum mekana da yansıyacaktır. İşletmelerin tiyatro dekoru gibi geçici mimari elemanlarla dokuya girmesi başka, 365 gün sürekli yaşayan mimari detaylarla kalıcı olması başkadır.
Özgün dokuya dikkat ediyoruz
Değişim mekansal, sosyal ve ekonomik açıdan pozitif kılınmazsa kent üzerinde kontrol mekanizmaları azalır. Yerel yönetimler, meslek adamları olarak Alaçatı halkı ve Alaçatı sevenler olarak hepimizin emek vermesi gerekiyor.Bütün olarak baktığımızda diğer tatil yörelerimize nazaran Alaçatı’nın dokusunun, doğal yapısının çok fazla tahribata uğramadan kaldığını söyleyebiliriz. Burada tabii ki, yerel yönetimlerin, yerel halkın ve meslektaşlarımızın duyarlılığını da göz ardı etmemek gerekiyor. Alaçatı’yı tarif eden bir yapı olan Pazaryeri Cami restorasyonu projesi, son dönemlerde çalıştığımız önemli projelerden bir tanesi olmuştur. Yine Alçatı içerisinde restorasyon çalışmalarını gerçekleştirdiğimiz ev, pansiyon ve butik oteller mevcuttur. Bu sorumluluk altında Alaçatı’nın özgün dokusuna ve orijinal halinin devamına dikkat ediyoruz. Mümkün olduğu kadar orijinal hali ile koruyarak, önümüzdeki günlere taşınmasında kendimizi sorumlu hissediyoruz.
Kaynak: www.izmirdergisi.com